29 Haziran 2012 Cuma

Ergen Olmak Zor!

Doğrusunu söylemek gerekirse bu konuyla ilgili yazacağımı düşünmezdim; hele de "ergen" kelimesi bu kadar dile düşmüşken.
"Ergen ya ne beklersin?" gibi söylemler çoğaldıkça çoğalıyor günümüzde, biliyorsunuz.
Ergenliği atlatmış olması gereken yaşta olup hala ergenimsi davranışlar sergileyenlere de "ergen" damgası vuruluyor, bunu da biliyorsunuz. Damga evet! Çünkü bugünlerde kimse daha önce "ergen" olmamışçasına ergenliği kötü ve insanın elinde olan bir şey gibi lanse etmekten çekinmiyor.
İnsanın elinde değil dedim ama buradan şöyle de bir anlam çıkmamalı: "Ergenlik dönemi içerisinde dengesiz davranmak işten değil." Yok öyle bir şey! Ergensin falan ama kendini denetlemeyi öğren bir zahmet!
Defalarca kurulmuş bir cümle kurmak istiyorum bu noktada: ergenlik çok sancılı bir dönem.
İnsanlıktan ricam biraz bunun farkına varılması. Kimlik bunalımı zor bir süreçtir ve hepimiz yaşadık bunu. Ama ağır atlattık ama hafif. Dediğim gibi insan kendini denetlemeyi öğrenmeli! Bu gerçekleştiği takdirde her şekilde rahat geçecektir ergenlik.


Bu konuya da nerden geldiğime gelirsek, minibüste iki ergen kardeşime rastladım bugün. Kendilerini denetlemekte zorlandıkları, büyüklerimizin tabiriyle kanlarının deli deli aktığı belliydi. Daha birkaç sene öncesinde ergen olan ben bile konuşmalarına tahammül etmekte zorlandım.
"Annemi öldüreceğim yaa! Yine sabah sabah çattığğ banaağ!"
"Ayy kankaaa bak bak şu dövmeyi yaptırcağğm iştee! Tam buramaa! ahahahah"
"Bugün kendime bir şort aldım böyle yırtık pırtık biliyoğğğ musuuun? Acayip güzel falan yanee." gibi cümleler çıkıyordu ağızlarından. O an onlara dönüp "tamam anladım ergensiniz, ben de ergen oldum ama Türkçeyi katletmesek, kendimizi geliştirecek de birkaç aktivitede bulunmayı öğrensek (muhabbetleri saç, makyaj ve alışverişten öteye gitmiyordu zira) ve en önemlisi, zor biliyorum ama kendimizi denetlesek!" dedim demek isterdim ama diyemedim ne yazık ki! Sadece onlara doğru dönüp yüzlerine bön bön bakmakla  yetinmek zorunda hissettim kendimi.


Sonra kendime dönüp baktım, düşündüm biraz. "Yönlendirmiyoruz" dedim... "Yönlendirilmiyoruz."..."Arkadan konuşmayı, yermeyi biliyoruz sadece. Aşağılamayı..."


Herkese tavsiye: Kendinizi geliştirin! Kendimizi Geliştirelim! Ve arkadan konuşma fırsatını vermeyelim kimseye!


Ha ayrıca bir de sözde herkes hür bu ülkede!

23 Haziran 2012 Cumartesi

"Yolculuk Nereye Hemşerim?"

Geçen elime seneler öncesinde hatta bana daha "ergen" (!) denebilecek bir dönemde aldığım bir kitap geçti. O zamanlar biraz okuyup bırakmıştım, hatırlıyorum.
Adı, "Yolculuk Nereye Hemşerim?". Duymuşsunuzdur belki: Gülse Birsel'in kitabı. Bugünlerde ve geçen senelerde de zevkle izlediğimiz dizilerin sahibi -ki televizyondan nefret ederim.-
Kadın bence Türkiye standartları içinde iyi işler koyuyor ortaya. Neyse değinmek istediğim konu zaten dizileri değil, hele Türkiye standartları hiç değil.
Bahsetmek istediğim, "Yolculuk Nereye Hemşerim?". "Üstüne çok yazılası bir kitap mı yani bu?" diye sorarsanız, "hayır." diye yanıtlanabilirsiniz muhtemelen ama baya keyif aldım açıkçası, okurken. Ve okumalarına ön ayak olmak istediğim insanlar var:
"Hey siz! Yorulmuşlar, bitkinler, bitab düşmüşler! İmdadınıza yetiştim. Biliyorum ki okumayı çok seviyorsunuz ve okurken uyanık kalmak istiyor, yorulmuş beyninizi de dinginleştirmek istiyorsunuz. İşte bu kitap tam da size göre, gerçekten."
Farkındayım bu yazım fazlaca reklam koktu ama inanın ki komisyon falan almıyorum. İyi niyetle yapılmış hareketler içindeyim.
Hadi bakalım iyi niyetimi suistimal etmeyin. "İyi okumalar!" dilerim.

21 Haziran 2012 Perşembe

Belki Onların Kağıt Parası Bir Şekilde Döne Dolaşa... Falan falan...

Başıma değişik bir olay geldi akşam saatlerinde. Beyaz kadınım bana harçlık verdi. Biraz sabredin! İlginç olan olay tabi ki de bu değil. Beyaz kadın çok düşünceli, yardımseverdir zaten her zaman  bana karşı. Bütün beyaz kadınlardan da öyle olmaları beklenir, biliyorum. Neyse konumuz bu değil.
Bana verdiği harçlık bir ellilik, bilemedin yüzlük ve belki de bilemedin bir onluktu sadece. İlginç olan bu da değildi tabi ki. Sabretsene biraz!
İlginç olan, kıvrılmış olan parayı açarken üzerine yazılmış 3 tane isimdi: "Mehmet, Ahmet, Ali" ya da "Fatma, Ayşe, Hayriye". Önemli olan bu kısım da değil senin için. Ama benim için ilginçti işte. Çünkü o üç isim benim, birbirinden hiç ayrılmayan 3 arkadaşceğizime aitti. Belki onlarındı para bir zamanlar belki değildi fakat yine de şunu rahatlıkla söyleyebilirdim: "Belki onların kağıt paraları bir şekilde döne dolaşa benim cebime girmişti!"


Ve bu hiçbir zaman açıklığa kavuşmayacaktı. Çünkü bu yazıyı okuyanlar bile o üç kişinin gerçekte kim olduklarını hiçbir zaman bilemeyecekti...

20 Haziran 2012 Çarşamba

Mutlu Etmek İstiyorum...



Mutlu etmek istiyorum hayatımdaki insanları. Sonra da mutlu olmak istiyorum onların mutluluklarından. Gülüşlerinin gözlerinde meydana getirdiği parıltıyı seyretmek istiyorum dakikalarca. Şen kahkahalar ve şaşkınlık ünlemleri duymasnı istiyorum kulaklarımın. Şükretmek ve huzur bulmak istiyorum.

Hayatımdaki beyaz kadına “evet haklısın! Ve boşa değil söylediğin hiçbir şey “ demek istiyorum. Ardından sarılmak istiyorum, kopmama garantimi elde edercesine.
Lacivert adama gelince de haykırmak istiyorum ona “beni rahat bırak ama SENİ SEVDİĞİMİ DE HİÇBİR ZAMAN UNUTMA!” diye.
Bunların mutluluk vermesini istiyorum sonra onlara. Yani boşa olmasın amacı olsun bu yaptıklarımın istiyorum ve götürsün sonsuza kadar ilişkimizin güzelliğini.
Karışmamak istiyorum kalabalığa ve kendime. Net olmak istiyorum, küt ve düz. “Kötü bir şey değil bu” diyorum gökyüzüne bakarak… ve “gökyüzü” diyorum…
Mavi adam geliyor aklıma. O an aslında onu hiç unutmadığımı anlıyorum ve dolayısıyla hiç hatırlamadığımı…
“mutlu olmanı istiyorum.” diye fısıldıyorum son kez olmasını umarak…

9 Haziran 2012 Cumartesi

Sadece... HAYAT...

Bile isteye üşüyüp sonra da kapkalın yorganın altına girip ısınmak, ısınmaya çalışmaktı HAYAT.


Çoğu zaman ağlama taklidi yaparken büzmeyi beceremediğin dudaklarının, ağlarken düzelmeyi beceremeyişiydi.
Tutmaktı, sonuna kadar, mecbur kalacağını bildiğin halde bırakmaya.
Gündüz mutluluğunu, hatırlamaktı; intihar kokan gecelerinde.
Düşünmekti, aklından geçmeyeceğinden emin sanırken kendini, ONLARIN zaten aklından geçmesiydi.


Savaş sesleriydi...


Titremekti, neden titrediğine anlam veremeden.


Ve UÇMAKtı hayallerde. Sadece...
                                                              BİR NEFESti.