6 Mart 2012 Salı

İlham Diye Bir Şey Yoktur!

"Bir peri girdi rüyalarıma.",
"Perim çoktandır uğramadı yanıma."
"İlham yok ne yapayım?"

Bu cümleleri çıkarmalı insan kendi lügatından ve mazeretleri yok etmeli yazmaya dair. Kötü de yazsa her an yazabilmeli, 
kötü de çizse durmamalı, berbat bir iş de çıkarsa oyunculuk sırasında, devam etmeli.

İlham diye bir şey yoktur!


İlham,bizim ortaya koyduğumuz tuhaf bir bahanedir çoğu zaman. İlham diye adlandırılan yazmaya dairse eğer, çoğu zaman içimizi bir kağıda, boş bir sayfaya dökme isteğidir.
Resme dairse yoğun bir çoşku durumu ve oyunculuğa dair söyleniyorsa da moralin tavan yapmasıdır. 

Peki ya bu anların dışında kalanlar? Boş geçirmeye değer zamanlar mıdır yani?
İşte şimdi bir durup düşünülmelidir bu konu.

İlkler Hep Farklı Mıdır?

İlkler hep farklı mıdır? Yoksa biz mi büyütürüz onları bir şekilde gözümüzde?
Bu soruyu belki herkes birkaç defa sormuştur kendisine.
 İlk aşklar, ilk yazılar, ilk sevgililer, ilk dersler, ilk sınavlar, ilk atlayışlar, ilk uçuşlar, ilk adımlar, ilk nefesler, ilk gülüşler, ilk sesler... Tabi uzadıkça uzar bu liste ama ben fazla uzatmadan konumu işlemeye çalışayım.
Gerçekten önemi var mı ilkin, ikincinin ya da sonuncunun? Yoktur belki de...


İnsanların düştükleri bir handikap da budur belki çoğu zaman, ertelemeye ve kendisini olabildiğince kısıtlamaya sebep olan. Oysaki farkındadır zaten çevresi tarafından yeterince ertelendiği ve kısıtlandığının. Peki bu insanın kendisine ettiği nedir o zaman? Asıl görülmesi ve üstünde durulması gereken budur işte. "İnsanın Kendine Ettikleri".


İlkler farklı falan değildir, ilkler ikinciyle ve sonuncuyla aynı heyecanı ve aynı güzelliği taşımalıdır içinizde.
Sizi siz yapan değerleriniz ikincisinde de üçüncüsünde de yaşamalıdır elinizden geldiğince...